25 Aralık 2016 Pazar

Küçük Nil Büyük Irmak 'ŞAH'

''İki ucu bahar bahçe olsaydı da  günah bahçesinin meyveleri için kabarırdı insanoğlunun nefsi.Cennetten kovulduğundan beri cehennemi yüreğinde taşıması bundandır işte.
Yaradılışta mükemmel,yaşayışta kusurlu varlığın vermesi gereken en önemli savaşı nefsiyle olması gerekirken,o nefis uğruna herkesi,her şeyi yakıp yıkması manidar değil mi?
Küçük,soluk mavi bir nokta (Carl Sagan) uğruna mı peki bütün bu tantana?  
İçimizdeki fırtınaların dinmemesi,yaşadığımız toprakların kan kusması,yaşatamadığımız küçücük bedenlerin zamansız solması,bombaların kalleşçe patlaması,yitip giden hayatların acısı,çaresiz annelerin feryatları,iyilerin sessizliğini fırsat bilen zalimlerin arsızlığı,bu yüzden mi sahiden?

Kurşun her gülümsediğinde bir kalp ağlıyorsa,
Yansın ideolojiler,yıkılsın depremlerle!!


İşte Dünya !!Dertlerimiz onun kadar büyük ve o, paylaşılamayacak kadar küçük(!)Bir türlü huzur bulamadığımız bizim koca yuvamız!
Kralın da soytarısının da iyisinin de kötüsünün de can yakanın da can bulanın da sevdalısının da evliyasının da vakti gelince geçip gittiği o sınav alemi..
Söylemesi zor belki ama güvende değiliz birbirimiz arasında!
Korkuya kapılıp kaçmak istesek de hatta görmezden gelsek de bugün anlamak zorundayız.Kaçacak yerimiz yok!Başka bir dünya yok ve artık zaman da yok.
Bireysel devrimimizle başlayan yolculuğumuz kitleler halinde yayılmalı ve inançla kazanılmış onurlu bir zafere dönüşmeli.Ardımızda bırakmak istediğimiz dünyayı, yaşanabilir bir yer olarak düşlemekten korkmayıp harekete geçmeliyiz!
Küçük bir adımla başlayalım ve şarkımız ağıtların ötesine geçebilsin.
Sevgi kazınsın suyun hafızasına ve denizlere karışsın özgürce.
Yaşıyorsan 'mış' gibi değil aldığın her nefesin hakkını vererek yaşayacaksın..!!''
  •  



Bir yıl sonra  izini bulduğu kadının,gözlerinin içine bakarak meydan okurcasına konuşması canını sıksa da tebessümle karşılık verdi adam.Kadın bu gülümsemenin anlamını çok iyi biliyordu artık.Arkasında iz bırakmadan aniden ortadan kaybolduğunda da adamın yüzündeki tebessümü hayal edebilmişti.Her zerresini ezberlemek için gösterdiği çaba,bugün çıktığı yolda pusulası oluvermişti.
Sarsıldığını hissetse de gücünü toparlamak zorunda olduğunu biliyordu çünkü adam pür dikkat onu izliyordu,salondaki kontrolü kısa sürede yeniden eline aldı ve devam etti eşsiz büyüye.

''Küçük Nil'' diye iç çekti adam,kadının güzelliği tartışılmazdı belki ama onda bundan öte bir şey görmüştü her zaman.İnsanların onu dinlerken büyülenmesi boşa değildi ve artık o da bunu biliyordu.Kadının derin sandığı uykusundan uyanması da olan biteni algılaması da planladığından erken olmuştu.Stratejik bir hata mıydı(ona göre imkansızdı bu) yoksa kadını uyandıran birileri mi vardı?
Adamın zamanı çok azdı çünkü kısa bir süre sonra Küçük Nil'i okyanuslara karışacaktı.
Zihninden geçen düşüncelerden sıyrıldığında kadın  konuşmasını bitirmiş salonda bulunanlarla tek tek konuşuyor,etkisinden emin olmaya çalışıyordu.Adam salondan ayrılana kadar sürdürdüğü bu gövde gösterisinin amacına hizmet etmesini diliyordu.
Giden adamın arkasından bakarken içindeki korkunun hala canlı olmasına lanet etti.Oysa ki hazır olduğuna emindi.Bugün onun da geleceğini biliyordu çünkü ilk defa bulunmak istemişti.Güçlü olmak zorundaydı ne olursa olsun vazgeçemezdi.Dönülmez olacaktı çıktığı bu yol belki ama en azından giderken arkasında bıraktığı,adamın istediği şey olmayacaktı.Bunu ona ispatlamak istiyordu.

Erken yapılmış bu hamle için kimse onu suçlayamazdı çünkü o şeytana düşündüğünden de uzaktı.

Kendisini ele geçiren tek duygunun korku olmadığını anlaması uzun sürmeyecekti.Toplantı bitip arabasına bindiğinde titriyordu.Biran önce uzaklaşmak istiyordu oradan.Girdiği ara caddelerde hızla ilerlerken çalan şarkının,gizlediği duygularını serbest bırakmasıyla aniden frene bastı,sesi açtı ve hıçkırarak ağlamaya başladı.Midesi bulanıyordu,tüm bu olanlardan sonra başa dönme düşüncesi bile nefesini kesiyordu.
O gelene kadar kendisinden geçmekten korkuyordu ama toparlanmaya da gücü kalmamıştı.
Neyse ki o her zaman vaktinde gelirdi.


Eğer birine inanmayı seçtiyseniz onun ne yaptığının çok da önemi kalmaz.Siz inanırsınız,o eline verdiğiniz dolu silahla en yakınınızda nefes alır.Kendisini karşısındakinin insafına bırakmak,infaza rıza göstermektir ve verdiğiniz bu kararın hayatınızı ne denli etkileyeceği çok da umrunuzda değildir.Çünkü bu seçimi diğer seçimlerden ayıran bir ayrıntı vardır.
Aşk!!
Kendisinden geçti kadın...

Yüreğine çöken sisin ardındaki tek gerçekti aşkı.Tuzağa düşmüştü çoktan,kanmıştı adama,gerçekti duyguları -ikisi arasında gerçek olan tek şeydi belki de bu-etrafındaki kapanların ucuna serpiştirilenlerle yaşamaya razıydı,gözleri kapalıydı her şeye,derindi uykusu,muhtaçtı ona,ta ki o gelene kadar..
Kaybolduğu labirentten çıkmanın yolunu öğretmişti sabırla.Korkulara esir yaşarken korkusuzluğu hayal edebilmek zor gelse de başlarda kadına,bugün aşık olduğu adama 'ŞAH' diyebilmişti.
O gelmişti ve kadın kendisini keşfetmenin ötesine geçip küçük,soluk mavi bir noktanın cennetine göz dikebilecek cesareti bulabilmişti.Her zaman ona dediği gibi ;

-Çatlama cesareti gösterebilen tohumlar yeşertecek bu dünyayı!
  •  
  •       

''Küçük Nil rehberinin artık yanında olamayacağını öğrendiğinde çok üzülecek.''diye aklından geçirdi adam ve tablolara doğru kadehini kaldırarak kadına defalarca söylediği ses tonuyla ekledi:
 Kaderini sev,belki seninki en iyisidir.
                                         ( Friedrich Nietzsche )


















1 Ocak 2016 Cuma

Küçük Nil Büyük Irmak-Sergi


''Zifiri karanlıkta,yalnız başına salıncakta sallanmak değil mi bazen hayat?
Koca boşlukta içine işleyen soğuğa ve kimsesizliğe aldırış etmeden ve hatta tutunduğun ipin elini kesmesine inat daha da sıkı sarılmakla,kara deliğe kendini bırakmak arasında gidip geliyoruz işte.
Dile vuranla içe akanların toplamından ibaret olan insansa o karanlığa düşen beyaz leke bence.''
Tablonun önünde süre gelen anlamsız entellik yarışını sonlandırmıştı umursamaz tavrıyla ama gerçekten düşündükleriyle.Ayrılırken arkasında şaşkın  insanlar bıraktığını biliyordu kadın.Ortama ısınamamıştı ve de çok sıkılmıştı saçma konuşmalardan.Salondan çıkmak üzereyken yanına yaklaşan adamı fark etmedi bile.Adam kendisini fark ettirmek için öksürdüğünde irkildi,gözlerine kilitlenmiş siyah gözleri gördü.İnsanın içine işleyen sıcaklıkla canını sıkabilecek derecede küçümsemenin nasıl bir arada olabileceğini düşündürmüştü kadına o gözler.Sıyrıldı düşüncelerinden ve 'Evet ne vardı?' dercesine baktı adama.Konuşamamıştı bir an ve doğru olanın bu olduğuna kanaat getirmişti.Gerçi sonradan kendisini aptal gibi hissettirecekti bu tavır.Adamsa gayet rahat ve kendinden emin bir şekilde uzattı elini.Tokalaşırken kadının buz kesmiş ellerini gereğinden fazla sıktığını fark etti ve hemen gevşetti ama bırakmadı.İnsanı hayran bırakan o ses tonuyla kendisini tanıtırken kadın gözlerini kaçırıyordu ondan.Sustu adam.Kadının kendisine bakmasını istiyordu,bu sessizlik ona istediğini verince konuşmaya devam etti :
''Çok etkileyici bir açıklamaydı.Merakımı maruz görürseniz bir şey sormak istiyorum.Acaba bütün o söylediklerinizi siyah üzerine bırakılmış beyaz bir fırça darbesinden nasıl çıkardınız?''
Kadın sinirle elini kurtardı adamdan ve boğazını temizlerken doğru tespit ettiğinden emin olmaya çalıştı.Adam gerçekten küçümsüyor muydu yoksa masum bir merak mıydı bu ?
''Siz her baktığınızda kendi görmek istediğinizi mi görürsünüz yoksa görmeniz istenilenle yetinmeye mi alışıksınız ?'' Sert,meydan okuyan,ukala ama kesinlikle adamın merakını körükleyen bir cevap olmuştu bu.Daha fazlasını duymak  istiyordu adam hatta sabaha kadar kadını dinlemek istiyordu ama ustalıkla gizledi bu arzusunu.Kadının sinirini haklı çıkaran bir kahkaha attı,ne yaptığını çok iyi biliyordu.
Dişlerinin ne kadar da düzgün olduğunu bu anı düşünürken hatırlayacaktı kadın ve nasıl tuzağa düştüğünü de.
''Beklediğim cevap bu değildi ama hoşuma gitti.''dedi adam.
''Beklentinizi karşılayamadığım için inanın hiç üzgün değilim,iyi akşamlar.''
Bir yandan kendisine kızıyordu duygularını dizginleyemediği için,bir yandan da oradan kurtulmak ve her şeyi unutmak istiyordu.Bir an için geri dönüp adamın küstahlığına gereken cevabı vermeyi düşünse de vazgeçti,daha fazla eğlendirmeyecekti onu.
Dışarıya çıktığında yaklaşan taksiyi gördü.Taksiden inen kadının telefonda biriyle tartıştığı her halinden belliydi,gözleri ateş saçıyordu,onu fark etmeden yanından hızla geçip salona girdi.'Bu gece berbat hisseden yalnız ben değilim demek ki.'dedi onun indiği taksiye binerken.Taksicinin ''Nereye abla?'' demesiyle afalladı ve ''Eve.''dedi.
Adamın gülmeye başlamasıyla ne dediğini fark etti ve adresi verirken kendi kendine söylendi:
''Bu gece sayemde birilerinin eğlenmesi ne hoş!Daha da arttırmadan eve varsam bari.''
Taksici ara sıra aynadan bakarak konuşmaya başladı:
''Abla senden önce o kadar gerildim ki kusura bakma güldüğüm için.''
Adamın gerginliğinin sebebini tahmin edebiliyordu ama yolu kendi kendine söylenerek geçirmektense birilerini dinleyerek geçirmenin daha iyi olacağına kanaat getirdi.
''Sorun değil.Siz neden gergindiniz,hayırdır?''dedi.
''Senin bindiğin yerde inen kadın vardı ya, ha işte o yol boyunca bağırdı durdu.Hem de neden biliyor musun?''
''Gerçekten hiç merak etmiyorum.Bütün gece şu topukluların üstünde yeterince sıkıldım o da yetmiyormuş gibi 'sesli düşünüp' herkesin bakışını üstüme topladım ha unutmadan tanımadığım bir adamın da keyiflenmesini sağladım.Aslında neden bu sergiye geldiğimi de bilmiyorum. Hem ayıp değil mi bu yaptığın?''demek istese de bu yolu kendinden başkasını dinleyerek geçirmeye kararlıydı,merakını gösteren abartılı bir ''Neden?'' demekle yetindi.
''Kadın kocasına haftalar önce bu sergiye gitmek istediğini söylemiş.Çok ünlü bir ressamın yıllar sonra açtığı bir sergiymiş ve bir tablo mu ne varmış işte onu bilmem kaç bin dolar verip almak istiyormuş.Anladığım kadarıyla adam simsiyah bir şeye o kadar para vermeyeceğini ve gelemeyeceğini söylüyordu.Kadın da onun sadece siyah bir tablo olmadığını anlatmaya çalışıyordu.Allah akıl fikir versin abla bu insanlara.''
''Amin de gerçekten ünlü bir ressamın sergisi miymiş ?''
Kadının merakını anlayamayan adam bilmiyorum dercesine kafa salladı ve yola döndü.Taksiden inerken daha da berbat hissediyordu kadın.
''Ünlü bir tabloymuş meğer, demek ki o adam o yüzden...''
Aradığı anahtarı bulmasıyla sıyrıldı düşüncelerden.Evindeydi sonunda,rahatlamaya ihtiyacı vardı.Karışık duygularla uzandı yatağa.Geceyi düşünmeye çalışsa da aslında düşünebildiği tek şey adamın gözleriydi..

  •  

Adam kadının öylece çıkıp gitmesine izin verdi o gece ama biliyordu bu daha başlangıçtı.Aylarca sabırla beklemişti ve ilk karşılaşmayı ilmek ilmek işlemişti zihninde.Planladığı gibi gelmişti kadın sergiye ve ona bir adım yaklaşabilmişti sonunda.Taksiye binişini elleri ceplerinde,yüzünde tebessümle izledi.Kadının üstünde istediği etkiyi yarattığını biliyordu çünkü onu çok iyi tanıyordu.Bu gece kesinlikle onu düşünecekti kadın ve bu düşünce bile kalp atışlarını hızlandırmaya yetmişti.''Küçük Nil,büyük ırmak.''dedi,içkisinden bir yudum aldı ve salonda çalan şarkıyı mırıldanarak tablolara yöneldi.

21 Kasım 2015 Cumartesi

Tualleri Renklendiren Kadınlar

Köşe başlarını tutmuş gardiyanlar,yaka paça bir masalın içine atıyorlar bizi.Neye uğradığımızı şaşırıyoruz.Duramıyoruz,durduramıyoruz kendimizi.Teslim oluyoruz,hesapsız kitapsız..
Geçmişi geleceği umursamıyoruz ve o anı kazıyoruz zihnimize.Issız bir sokakta umutla korku arasında araftayız,büyüyü bozmamak adına susuyoruz..Sormaktan çekindiklerimizi sıralıyoruz zihnimizde ama dile getiremiyoruz birbirimize.Daha önce yersiz yurtsuz olan duygular büyüyor gövdemizde.Sözden anlamayan asi halimizle sevmeye çabalıyoruz birbirimizi.İstekliyiz kalbimizi yakmaya,aşkla yıkamaya,gelmişi geçmişi silip atmaya.Çağlayacağız bildiğimiz her tonda ama tutuyoruz kendimizi.Bunca zaman siper dolu hayatlar yaşamışken savunmasız kalmak korkutsa da bizi,delilik denebilecek cesaretle yılları sığdırıyoruz küçücük anlara.İnsan ömrü anlardan ibaret ne de olsa ama bazılarına her zamankinden fazla anlam yükleyebiliyoruz.Sadece kararsızız,bilemiyoruz ne yaşadığımızı ve soramıyoruz kendimize..Mutluluk mu,hüzün mü,aşk mı,umut mu,yalan mı,gerçek mi?
Ne fark eder ki!
Adı sanı olmayan o duygunun esiriyiz,sürgün bir çiçeğin toprağıyız,bir garip heceyiz,düşük yapan hayatın uyumsuz çocuklarıyız işte!
Sen ve ben..
Herkese karşı savunduklarımızı inkar ediyoruz o an özgürce,saf ve yalın halimizle bütünleşiyoruz.Var oluş çabasıyla,kırgınlıklarla,güvensizliklerle yorulan kalplerimizi dinlendiriyoruz birbirimiz de.


Gizli bir mucize yaşıyoruz kendimizce.Olmayan işaretleri var gibi yorumluyoruz çünkü buna ihtiyacımız var.Umurumuzda olmayan dünyaya kanımız ısınıyor o an,utanmıyoruz bu halimizden hatta zevk bile alıyoruz sanki.Belki alışkın olmadığımız gariplikte uyum sağlıyoruz birbirimize.Zamana karıştıkça çoğalıyoruz.Genetiği bozulmuş bütün manalar çınlıyor kulağımızda ve biz o sırra vakıf oluyoruz.
Gölgeler dağılıyor apansız,netleşiyor her şey gözümüzde,şaşırıyoruz,anlam veremiyoruz ama hissedebiliyoruz havadaki titreşimi.
Kalbin atmaya başlaması ne demekmiş öğreniyoruz sonunda.İlkel kaldığımız duygularla tanışıyoruz.Sinsi bir sancı saplansa da içimize,el ele aşk denen tehlikeye yürüyoruz.Ayakları yere basmayan hayallerle savruluyoruz,bilmediğimiz melodilerle raks ediyoruz. Kurumuş yapraklarımızı canımızdan döküyoruz,yemyeşil bir bahara dönüşüyoruz seninle..


Kelimelerden ülkeler kurabilecek yürekte kadınlar tanıdım.Küçücük anları renklere dönüştürüp tualleri taşıran kadınlar..Duyguları yoğun yaşayan ve olduğu haliyle çok değerli olan o kadınlara ithafen..















14 Ekim 2015 Çarşamba

Geçip Gitmeler:Giden İçin


Dinle beni çocuk!
Sorarlarsa kimdi,diye de ki;
-O da en çok bunu sordu kendisine..
Yakının mıydı? derlerse;
-O kimsenin yakını olamayacak kadar özgürdü,dersin.
Büyük bir coşkuyla yaşadığımı söyle onlara.Cesaret versin sözlerin asık suratlılara,bezmişlere,yorgunlara..Hayata dair her duyguyu nasıl deneyimlediğimi anlat. Aşıkken ne kadar deli olduğumu,hüzünlüyken ne denli ketum olduğumu,sinirliyken ki hallerimi anlat mesela.Keyif alırdı her şeyden de,kahkahalarımı taklit et kendince.Gülümsemelerini sağla!
-Her insan bir nefes,bir nefis,bir yolcu çocuk,bunu sakın unutma!
Konuşmaya ihtiyacı vardır herkesin ama zamanları yoktur, uzun muhabbetlere. Hoş bazen de sabırları yetmez dinlemeye birbirlerini ya da en kötüsü mecalleri kalmaz anlatmaya kendilerini.Anlaşılamamaktan korkar,yargılanmaktan çekinir, zamanla cümleleri tükenir.Yine de ön yargılarıyla,bastırılmış duygularıyla tezatlıklarıyla kaybolmuşluklarıyla umutsuzluğa düşürmesinler seni.Kimden nasıl bir güzellik çıkacağı belli olmaz.Tabi kimin seni nasıl yaralayacağının belli olamayacağı gibi.Hepsi bir derstir ve bazıları zor olur,zor olacaktır.Oyun değil yaşam,sen sadece inan ve de dayan.Yorulduğunda,kendini kaybolmuş hissettiğinde,bir çok dolambaçlı yoldan geçip yeniden kendi kaynağına akan ırmağa bak ve umutla toparlan!

Bağlı olsunlar sözlerine be çocuk.Beni en çok sözünde durmayanlar yordu.İlk başta kandım her söz verene,inandım her söylenene.Öğrenmem zaman aldı ve yıllar öğretti ki her lakırdıya anlam yüklememeliymiş insan, hele de gönlüne sormadan!Gönülden çıkmayan sözün değeri yoktur ve ancak o anlar söylenenin samimiyetini,doğruluğunu,içtenliğini.İçlerine sinmeyeni gerçek kabul etmesinler,sezgilerine kulak versinler.Sen de kabul etme her söyleneni,sor sorgula.Gerekirse tabularını kendin yaz ve bundan sakın korkma!
Bil ki en kolay iş aldatmak,sana inananı kandırmak,can yakmak,kalp kırmak ama en acımasızı da ne biliyor musun?
''İnsanın aslında kendisini aldatması,her şeyi kontrol ettiğini sanarken hayatının iplerini başkalarına çoktan kaptırmış olması,vicdanını duyamayacak kadar sağır,gerçeği söyleyemeyecek kadar dilsiz ve bütün kainata karşı böylesine kör olması.''
Neyse ki sen zoru seçtin ve maskelerinle vedalaştın,derin uykundan uyandın.Kendini imha ettin şimdi yeniden inşa edeceksin çocuk.Senin seçimin beni sana getirdi seni yepyeni dünyalara götürecek.Neyse bütün bunları düşünmek için de görmek için de vaktin olacak şimdi sadece dinle!
Merak edip sorarlarsa ne için yaşadığımı,
-Aldığı her nefesin değerini bilmek için, dersin onlara.Bunun için ne savaşlar verdim kendimle ve sonunda dilediğim gibi yüksek sesle yaşamayı öğrendim.Çok şükür!Aman gözlerinde büyütmesinler beni dikkatli ol anlatırken.İnsanoğlu bayılır gözünde birilerini büyütmeye.Küçümsemelerine de izin verme ama.Tehlikelidir birini küçümsemek.Sizden farkı yoktu de,insan en çok bağ kurabildiğini merak eder,hikayesini dinlemeyi sever.Yakın hissetmezse kendisine,sen ne söylersen söyle o istediğini anlar,duymaz o saatten sonra.Çok iş düşüyor sana çocuk.Öyle anlat ki beni ben bile ilham alayım yeniden doğmak için ve en önemlisi yeni hayatların sesi yükselsin ahenkle.Dünya dans etsin umutla,çocuklar şen kahkahalarla gülsün annelerine ve biz bir hayali gerçekleştirmenin hazzıyla dolalım.İmkansız deme bana be çocuk inanmasaydın yüreğinde bir yerde karşımda olmazdın,dinlemezdin böyle.
Dinlemek isteyenlere anlat sen de.Uyanmaya hazır olmayanları uyandıramazsın unutma.Sakın ola ki çabalama buna.Korkma soranlar olacak,bilmeden hayatına çağıranlar olacak ve sen anlatacaksın,nereden biliyorsun dersen, hazır olduğunda anlayacaksın bunu.Kurcalama şimdi.
      Yaklaş yanıma bırak hissettiklerim yüreğine aksın!
             Dibe vurduğumu da hatalarımı da pişmanlıklarımı da anlatmaktan çekinme sakın çocuk.Samimiyetle anlat hem de!
''İnsan olmak mükemmeli yaşamak değildir.'' unutma.Ben her düştüğümde samimiyetle düştüm ve yine o samimiyetle kalktım ayağa.Acımalarına mahal verme ama.Hayıflanmasın kimse benim adıma.Hayat yolumda ne varsa onu yaşadım çünkü.İnsan alması gereken dersi canı yanmadan alamıyor bazen.Kimse boşuna gelmiyor(muş) karşımıza,boşuna da gitmiyor(muş) aslında.Tesadüfün olmadığını zaman öğretiyor insana.Her yaşın,her çağın derdi de mutluluğu da telaşı da başka oluyor.Şimdi dert değilmiş diyorsam, o gün dertlendiğim içindir!Ben de dertlendim vakti zamanında her kaybettiğime...Söyle onlara dinlemeseler de söyle korkmasınlar bugün kaybettiklerine.Gidenle göndermesinler bir parçalarını.Sonra o parçaları aratıyor hayat gözünün yaşına bakmadan hem de.Affetsinler yaşadıkları her şeyi,yaşatan herkesi ve en önemlisi kendilerini.Demesi kolay tabi bunu iyi bilirim her şey unutulamıyor,affedilemiyor ama affetmeden de hür olunmuyor.
-Dünün hesabını ödemek için bugün var gücünle yarınından çalıyorsan en affedilmez suçlu sensin ve esirsin,ne yazık!
Gelecekten korkanlar vardır,kaygılı olanlar vardır onlara O korkmazdı deme.Öyle zamanlar oldu ki ödüm koptu benim de.Ne yapacağımı bilmeden savruldum defalarca.Uykudaydım ben de uzun bir dönem çocuk,bakma öyle şaşkın şaşkın yüzüme!
An'da yaşamayı denesinler özgürlükleri için ama zor olduğunu da bilsinler ve başaramazlarsa kızmasınlar kendilerine.Kızmasınlar hiçbir şey için be çocuk.Sevsinler hatta en çok kendilerini.Bencillik diye öğrettiler bize sevemedik bir dönem kendimizi.Bencillik değil bu söyle onlara.Kendisini sevmeyenin başkasını sevmesi,başkasından sevgi beklemesi asıl bencillik.

Aşkı anlat ara sıra.İnsanoğlu hangi yaşta olursa olsun bayılır aşkı dinlemeye.Yaşamayanın aradığı yaşayanın bocaladığı en derin duygudur aşk.Gariptir ki kimisi kaçar,kimisi teslim olur kimisi için vazgeçilmezdir,kimisi içinse yalan  ama herkes yüreği kadar hissedebilir aşkı,anlam verebilir,tarif edebilir.Yaşa ve öyle anlat sen yani yabancısı olduğun bir duyguyu kendince anlamlara sığdırma.Bana sorarsan en değerli armağan aşk hayatta gördüğüm.Çok şey barındırır içinde.Zaten aşıkken her şey çoktur be çocuk.Acı da mutluluk da.Herkesin inancı kendine tabi ama benim inancıma göre aşk derinse,safsa sonunda O'na götürür insanı..
Yani gerçek ve sonsuz Aşk'a. Neydi o söz;
Leyla'dan Mevlaya! 
Dini,dili,ırkı ne olursa olsun yaradılışta sana eş olana saygı duymayı,sevmeyi ve bir bütün olduğumuzu unutmadan yaşamayı anlat onlara.
Ve dahasını sen anlat çocuk.Bildiğin kadarını anlat,dilediklerini anlasınlar.Sen seçimini yaptın.Unutma sancılı olacak doğumun ama korkma üstesinden geleceksin.Çıktığın bu yolda parçalarını bulacaksın ve bu senin cesaretinin ödülü olacak.Görüşmek üzere.

Otobüs hareket ettiğinde döndü dünyaya genç adam.Zaman kavramı durmuştu ve şimdi yeniden akmaya başlamıştı sanki.Gözleri açık rüya mı görmüştü,kimdi o adam?Yanında oturan kadın hala aynı sayfada olduğuna göre çok sürmemişti bu hali ama ona o kadar uzun gelmişti ki.Önce duyduğu ses sonra yaşadığı bu olay ağır geliyordu artık ruhuna.Tanımadığı bir adamı anlatmak da nerden çıkmıştı şimdi?Aslında çok da yabancı değildi siması ama şuan düşünemeyecek kadar yorgundu zihni. Derin bir iç çekti ve kafasını cama yasladı.Kulağına kulaklığını taktı ve gözlerini kapattı.
                                                                 
Yanında oturan kadın kafasını okuduğu kitaptan kaldırıp bembeyaz kesilmiş genç adama baktı ve gülümsedi.Bu yolda ona rehberlik etmek keyifli olacak diye geçirdi aklından,düşündüğünden de iyi idare ediyordu ilk karşılaşmayı en azından bir önceki gibi bayılmamıştı.''Güzel.'' dedi.''Dirayetli ve kararlı.'' Yeniden okuduğu kitaba döndü kadın ve o cümleyi tekrar etti :

-Çatlama cesareti gösterebilen tohumlar yeşertecek bu dünyayı!

Hikaye yeni başlıyordu giden için de kalan içinde.Farklı hayatların farklı ritimleri zamanı geldiğinde bir bütün olarak yükselecekti semaya.Karşılaşmaya kadar hazırlanacaktı iki yolcu özenle hayat tarafından.Çünkü;

            İki adama ihtiyacı var gerçeğin;biri onu söylemek diğeri ise onu anlamak için!
                                                 

1 Ekim 2015 Perşembe

Geçip Gitmeler : Geride Kalan İçin

İnsan hayatını bir kez sorgulamaya başladıysa eğer uykular dinlenmek için değil düşüncelerden kaçmak içindir.
O geceden sonra her şeyin anlamı değişmişti.Ateşli bir hastalığa yakalanmışçasına titriyordu eve vardığında.Yol boyu tekrar tekrar aklından geçirdi genç çocuğun sözlerini.Sanki suç üstü yakalamış  ve affetmemişti, çarpmıştı tokadı! Ne kadar içtendi konuşurken, keşke bu kadar samimi olmasaydı sözleri...Gecenin soğuğu iliklerine işliyordu ama adamın içi yanıyordu.Çaresizce vazgeçtiklerini, hayat karşısına getiriyordu bir bir, eğer oyunda ebe olan hayatsa saklanmaya çalışmak boşunaydı.Evine geldiğinde ışıkları yakmadan banyoya koştu.Yüzünü yıkarsa belki biterdi bu kabus ama öyle olmadı, aynadaki yabancıyla tanışmanın zamanı da gelmişti.O gece kaçış yoktu.Gözlerinin içine bakıyordu, eskiden kalma bir iz ararcasına.Yatağa yattığında, aynanın karşısında ne kadar  kaldığını bilmiyordu .Uyumaya zorladı kendisini,uyuyunca geçer masalıyla büyüyenlerdendi ama ne uyuyabiliyordu ne de geçeceğe benziyordu yaşananların etkisi.Doğruldu yattığı yerden çaresizce.Telefonunu aldı eline,mesaj atmalıydı iş arkadaşına.Hasta olduğunu yarın ofise gelemeyeceğini yazdı ve saati umursamadan gönderdi.Yalnız kalmaya ve düşünmeye ihtiyacı vardı.Yorganı çekti kafasına,titriyordu.Hasta olmaktan korkmuyordu ama, insan en çok hastayken yalnızlıkla baş edemiyordu işte.Kafasına üşüştü sözcükleri,yıllardır oradalardı ve artık acı veriyorlardı.Yalnızlık,boşluk,karanlık,aşk,masumiyet,ihanet,hiçlik gibi niceleri üzerine düşündü.Dağınıktı düşünceleri ve yorgundu zihni.Uykuya yenik düşmese eziyete dönüşürdü bu ayin, tıpkı bazı gecelerde olduğu gibi.

Rüyasında onu gördü uzun zaman sonra.Bir zamanlar sevdiği kadın, ona bakıyordu caddenin karşısından.Üzerinde ona en çok yakıştırdığı mor elbise vardı,saçları hafif topluydu ve sanki onun için hazırlanmıştı bu gece.Adam şaşkındı kadın sakin.Adamın kalbi bir ona çarpıyordu, böylesine gurursuz böylesine kanmaya hazır,kadının gözleri hala adama parlıyordu donuk ifadesini yalanlarcasına sıcak.Yanına gitmek istedi,sadece izlemeyecekti hesap soracaktı artık.Neden diyebilecekti sonunda.Neden aldattın beni?Kararlı bir adım attı caddeye,önce acı bir ses duydu,kafasını çeviremeden hızla gelen arabanın çarpmasıyla uyandı.Nefes alamıyordu sanki fren sesi hala kulağındaydı.Kalbi çok hızlı çarpıyordu,terlemişti.Oda da gözlerini gezdirdi.Sakinleşmeye çalışıyordu.Kalbinin onun için nasıl çarptığını hatırladı.Mor elbisesiyle ona bakışı geldi gözünün önüne.Bir anda hıçkırıklara boğuldu.Ağlıyordu işte yıllar sonra.Ağladıkça rahatlıyordu,rahatladıkça ağlıyordu.Kendi bedeninin havada savruluşunu görmüştü ama o, onu aldatan kadın için ağlıyordu.Bir yandan yediremiyordu ağlamayı kendisine, diğer yandan içindeki zehri boşaltabilmenin hazzını duyuyordu her hücresinde.

Ayağa kalkabilecek gücü bulduktan sonra çekmecede kağıt kalem aradı.Yıllardır yazmıyordu,bulması zaman aldı.Ve yüzleşme başladı:



Dinle Beni Kadın!

Yazılmayı bekleyen cümlelerim var benim.Beynimde sekteye uğramadan akan,benimle konuşan seninle konuşan...Kalemim kımıldamazken,çığlık çığlığa zihnim,.Anlatamadığım duygularda kayboldum defalarca..Yolumuz var derken, hoşçakal dediğim insanlarla!
Sözcükler şakağıma dayandı yine, eli tetikte yazmazsam,söylemessem vuracak.Hadi hayırlısı!
Biliyorum söyledikçe rahatlamayacak zihnim.Yeni sözcükler üretecek,bitmeyecek yani bu girdap,sorun değil.Pişman da olabilirim ama inan şu suskunluğumun acısı kadar yanmaz canım.
Söyleyecek çok şeyi olanların susması ne zordur ahh! bilen bilir.Geleni yazıyorum,
gördüğünü oku bütünsüz,hesapsız,parça parça.Dağınık cümlelerim, imamesi sağlam ipi kopmuş tesbih misali.
O kadar çok şey saklıyor ki insan içine,içini açması zaman alıyor işte.Apaçık,sansürsüz dökülmek zor.Karakterlerin arkasına saklanmadan anlatabilmek olanı biteni, titretiyor ellerimi.Abartı gelebilir sana bu halim.Her duyguyu farklı yorumlayan insanoğlunun birbirini anlayamaması normal kızmam bu düşüncene.Sana göre,bana göre ile devam etmek cümleye,kolaylık sağlıyormuş fark ettim de.Artık bana göreye gelelim öyleyse ve sen sadece dinle,sana göre değil bana göre dinle bu kez.
Kalabalıkların içinde,her şey yolundayken yakalanıyorum derine attığım duygularıma.Çok saçma bir cümle,herhangi bir koku,tebessüm bir anda sıradanlığını kaybediyor,yapışıyor yüreğime nefes alamıyorum.Çok kısa anlara koca duygular sığdırabilir insan şaşırtmasın bu seni.Sonra o kısa anlar birikiyor ve o birikintiler çöküyor üstüme.Siniyor halime,tavrıma.O anlarda sorular,kalabalıklar,her şey herkes ağır geliyor ruhuma.Çok mu soyut anlatıyorum dersin?Ama söyledim somutlaştırmak zor geliyor yıllar sonra tabi bir de öykü karakterleri yoksa.Onları konuştururken kimisi sen oluyordun kimisi ben.Şuan sen ve ben iken somutluk da acıtıyor canımı soyutluk da.Anlatmanın zorluğu bu,ilk kez anlatan olmanın zorluğu.
Koca dünyaları var herkesin bana inat.İçini doldurmakta zorlanmıyorlar,o çoklukta da kaybolmuyorlar ne garip.Hoş biz de bulamamışız senle birbirimizi üstelik küçüktü dünyalarımız.Sıradan öykülerin öyle çalakalem yazılmış silik karakterleriydik güya biz.Silinmiş insanlar birbirlerinden güç alır,benim diyen kahramanların başaramadığını başarırdı okuduğum kitaplarda.Umudum buydu belki.Anladım ki silik olan sadece benmişim bu hikayede.Ben hep sanmışım, geç yüzleştim bu gerçekle.Sen hikayelerin parlak geleceği bense kayıp bugünüymüşüm görmemişim,görememişim.İnsan garip varlık.Sahipleniyor istemese de bir şeyleri,ders almıyor yaşadıklarından.Huy işte!Cümlelerimi sahiplenebiliyorum baksana hala.
Oysa biliyorum ki onlar da senin gibi sadakatsiz..Bana rağmen dökülüyorlar korkusuzca,canımı okuyorlar tıpkı sen gibi.Doğru duydun,canımı okudun!Sancılardan doğduysam bugün payın büyük.Minnettarım!
Sen yarınsın, yıllar sonrasısın,geleceksin ama biliyorum ki bana gelmeyeceksin.Gelmeni istemiyorum zaten yalnızca dinle beni kadın.Suskunluğumun dili çözülmüşken dinle!
İçimi yakan şeylerin küllerinden doğ sen de bugün.Bırak kaybolan ben olayım sözcükler arasında sen, sana gel bugün.Bilmeni isterim ki ben sana kanmayı seçtiğim de kurban etmedim duygularımı uğruna, yani katili sensin gibi arabeskliğe gerek yok,suçlu yok sadece sen ve ben varız.(Aslında bir dönem hep suçladım seni ve sana kanan beni.Ama bunu bilme sen)Ben sen de yıkadım kalbimi defalarca.Sakinliğinde arındım,sözcükler olmadan da konuşmayı öğrendim yanında.Safça tutkulardan bile utandım,yahu kirletmedim düşüncelerde bile seni.Her neyse! Biri kıracaktıysa bir gün o kalbi, sen kırmalıydın.Çünkü renkler içerisinde renksizdin o zamanlar.Sınırsızdın,özgürdün,aşktın be.Bilemezdim birgün bütün renklere bulanacağını ve herkes olacağını.Dedim ya sandım,umdum.Duymaz olduğunda sesimi,durmadığında hiç bir istasyonda nefes almak için,önem vermediğinde duygulara aldım kalbimi ellerinden(sandım ya da) ve sen fark etmedin gittiğimi.Siliktim diğerlerine olduğum kadar sana da demek ki.Sonra sen gittin!Sahi ilk ne zaman gittin?Belki de hiç gelmedin..

Masadan kalktı adam,içi yanıyordu.İhanet,nefret,vazgeçme,güvensizlik,suskunluk gibi duyguları tanıyordu belki ama yüzleşmeyle yeni tanışıyordu.O gittiğinde en çok dinlediği kaseti buldu kutular arasından.Pes etmeyecekti ve söyleyemediklerini söyleyecekti.Tek şarkılık bir vedaydı istediği.


Sen dünyaya giderken ben hiçliğe yol aldım.Dağlarda,mağaralarda herkesten uzakta değil; kalabalıklarda,hayata dahil her şeyde kısacası kaçmadan kimseden uzağa ama fark ettirmeden kimseye hiç oldum,hiçbir şey oldum ben.
 Zoruna gitmesin bu halim sakın senin de sonunda geleceğin yer koca bir hiç.Ama biliyorum ki sen kaçacaksın hayat yakana yapışacak ve tek tek o övündüğün renklerden arındıracak.Ta ki kendin olana kadar.Sancılar içerisinde mutsuzluğa doğacaksın her gün.Vicdanın susmayacak( tabi hala mevcutsa).
Önce bana acıdın şimdi kendine acıyorsun, sen hep acıyorsun da farkında değilsin haddin olmadığını.
Hadsizler arasındayken her şeyi haddi sanır insan,değil mi?
 Sana dair hayallerimi yıkarken de ardından bakarken de canım yandı be kadın.Ne sen açıklama yaptın ne de ben sorabildim hesabını yaşananların.Yutkundum içimde ki çığlığı,öfkeyi.Boğazımda düğümlendi her şey ve zaman aldı kabul etmek ihanetini.Düşünüyorum da bazen verdiğim değere değseydin belki bir çok kez ölmezdim ben,sonra bir ucundan tutunmak için hayata çırpınmazdım, kaybolmazdım bu denli.Ah be ne çok düşünüyorum ne çok umuyorum,değil mi?
Sen ruhumun yaması!Sen bir dönemin adı!Duyuyor musun şimdi beni?
Renksizliğinde öyle sıradan ama öyle güzeldin ki ara sıra aklıma geliyor o günler ve sana tekrar kanmak üzereyken yakalıyorum kendimi.Yaptığını hatırlatmak zorunda kalıyorum yüzsüz kalbime.(Kısa anlar neyse ki kısacık anlar.)
Yasaklıydın aslında sen kadın ama dün gece anladım ki affetmeliyim seni de kendimi de(zor olsa da).Nasıl anladığımı sorma neler anladığımı da.Hatta şuan ne anlattığımı da sorma lütfen. Toparlamıyorum cümlelerimi artık senin için.Soyutu somuta kattım ve sana bıraktım anlamları.Enkazını da al ve gerçekten git şimdi. Ha gitmeden son bir şey daha söylemeliyim sana,hazır mısın duymaya?
Seçimlerimizi yaşıyorsak hayatta bil ki ben seçtim seni ben! İşte şimdi vuruldun beyninden,değil mi?
Sen kimsin ki beni seçeceksin,vuracaksın diyorsun bana kadın,kendinden büyük öfkenle kıvranıyorsun karşımda.Peki bağıra çağıra son kez söylüyorum:
Ben HİÇİM!
Peki ya sen kimsin?
Hangi renksin?
Oturduğu sandalyeden kalktı adam.Karışıktı duyguları,sarsılmıştı ama tuhaf bir his vardı içinde.Tarifi  zor bir his.'Ben Hiçim' diye bağırdı yeniden.Dün gece karşısına çıkan genç çocuğa içinden teşekkür etti.'Ben bana kendim için lazımım!' dedi.Yazdığı mektubu öylece masada bıraktı ve zihninde aldığı bir çok kararla evden çıktı.Aradığı kaçış planını bulmuştu sonunda.
Sanmak ve kanmak insanın doğasında vardı ve adam bunu zamanla anlayacaktı..                             
                                                         

24 Eylül 2015 Perşembe

Geçip Gitmeler

Öyle anlar vardır ki yaşandıktan sonra bir daha hiçbir şey eskisi gibi olmaz.Adı kırılma noktası,adı milat,adı vurduğun sahil ya da uğradığın istasyon ..Ne fark eder ki.O anlarda verilen kararlar,karşılaşılan insanlar,sorulan sorular,alınan cevaplar sayesinde açılır yeni yollar.
Değişir hayatlar!
O anlardan biriydi işte o gece.Yüzleşemediği gerçeklerin tokadıyla uyanacaktı derin uykusundan.Sonra ne O eskisi gibi olabilecekti ne de hayatı.
 Her şeyden habersiz bir sigara yaktı.Camdan dışarıya bakarken geçirdiği günün tuhaflığını düşünüyordu.İki müşterisi de son dakika anlaşmayı imzalamaktan vazgeçmişti.Patron sinirden küplere binmiş,acısını da ondan çıkarmıştı.Yorulmuştu birilerini memnun etmeye çalışmaktan.Aldığı üç kuruşa değer miydi bu çaba?
-Herkes aynı durumda,hayat zor, dedi.
İstediğini yaşayabilmek lükstü bu devirde.Ne yapacaktı yani katlanmaktan başka?Şartlar belliydi.Belki bir gün ona da gülerdi hayat.Hayallerine kavuşabilirdi belki.Hoş uzun zamandır hayal kurmuyordu ve artık neyle mutlu olabileceğini bile sormuyordu kendisine.Yastığa kafasını koyar koymaz uyuyordu.Kendisini ikna etmeye çalışıyordu bu düşüncelerle.Mutsuzdu.Hayat mengenede nefesi kesilene kadar sıkıyordu bazen.Kaçış planı arıyordu ama elinden bir şey gelmiyordu.''Hey gidi hayaller hey!''dedi.''Kim derdi kahvehane köşelerinde böyle tek başına oturup kızdığın insanlar gibi söyleneceksin her şeye.''
O da birçoğu gibi akıntıya kapılmıştı.Son zamanlarda kendisini ikna edemiyordu.Her şey yolunda gibi yaşayamıyordu işte.Bir yerde hata yapmış olmalıydı ama bulamıyordu.Yalnızdı,canını en çok bu yakıyordu.Arkadaşları vardı elbette ama kimse dindiremiyordu bu boşluğu.Ait hissetmiyordu hiç bir yere,hiç kimseye.Günü birlik ilişkiler kurmuyordu yine de,diğerleri gibi duygusuzca yaklaşmıyordu her kadına.Yalnız uyumaktan korktuğu geceleri doldurmuyordu onlarla.Kendinden kaçmak için sarılmıyordu ait olmadığı bedenlere.Kalbi kırılmıştı,canı canından geçmişti ama başkalarını ortak edemiyordu  acısına.Hiç beklemediği bir anda terk etmişti sevdiği kadın,üstelik başka bir adam uğruna,hiçbir şey söylemeden!
Aklına geldi yine.İçi sıkıldı.Acısı nefrete döndüğünden beri ona dair her anıyı yasaklamıştı kendisine.''O da haklı ne yapsın benim gibisini!''dedi.
Tam bu düşünceyle sayıp sövecekti ki bir el dokundu omzuna.Genç bir çocuk oturmak için izin istiyordu.Buralardan olmadığı belliydi,daha önce hiç görmemişti.Tereddüt etti önce ama konuşacak birisine ihtiyacı vardı yoksa kafayı yiyecekti.Eliyle işaret etti karşısındaki tabureyi,iki de çay söyledi.Kimse kalmamıştı kahvehanede.Kapatmak için sabırsızlanıyordu sahibi.Belli ki onun ait olduğu bir yer vardı ve telaşı ondandı.
Asık suratla getirdi çayları ve masaları toplamaya gitti.O çıkınca karşısında oturan genç adama çevirdi bakışlarını.
Temiz yüzlü diye düşündü.Sadece gözleri çok tuhaf bakıyordu.Ordan burdan konuşmayı beklerken çocuk sanki yıllardır içinde tuttuklarını özgür bırakırcasına başladı söze.Aslında konuşmuyor daha çok sesli düşünüyor gibiydi.'''Ne hoş!''dedi Bir bu eksikti!
-''Hepimiz Yaradanın ruh üflemeye layık gördüğü varlıklarız ve bence muhteşem kurgulanmış sistemin parçalarıyız.
Amaçsız olamayacağımız bir sistem bu..Öyle büyük amaçlar olmak zorunda da değil yani dünyayı kurtaracak kahramanlar olmak yerine kendimizi bulabilen üst benliğimizin farkında,farkındalıkla yaşayabilen bireyler olabilmeliyiz en azından!
Birbirimizin sınavı olduğumuzu bilerek, kendi değerimizi başkasının gözünde aramadan yaşayabilmeliyiz mesela..
Çok mu zor?
Aslında asıl zor olan ne biliyor musun,o kadar role bürünüp 'ben olduğum gibiyim' yalanıyla hissetmediğin gibi yaşamak. Mutsuzluk her zerrenden akarken mutlu(ymuş) gibi rol kesmek.
Aaa! Tabi  gerekli olunca öğreniyor insan ve kolayca yapıştırıveriyor yüzüne o tebessümü yorulmadan.
Hep en iyiyi istemek,bunun için çırpınmaksa artık sıradan.Doymuyor,tatmin olmuyor o ego.İste diyor,göster kendini.Hep en iyi sen ol,en güzel kadın senin yanında olsun,en iyi evlerde sen yaşa,her zaman güçlü ol...Ne kadar uyuyoruz evrenin sistemine? Dengeyi ıskaladıkça heplerle ve enlerle mutsuzluğa demir atıyoruz be.En iyiye odaklandıkça yetinemez hale geliyoruz.Üretmeyen ama hızla tüketen,beğenmeyen sadece eleştiren,harekete geçmeden durduğu yerde herşeye söylenenlerden yoruldum ben.
Şükürlerimiz bile ezberden.Kime sorsam şükrediyor musun diye hemen 'Tabiiii ki' diyor ve sayıyor takılmadan.Peki uçabilen kuş için, onu gören göz için,gülen bir çocuk için büyüyen ot için masum,kirlenmemiş bir ruh için şükürler olsun der misin?''
 Karşısında ki adamın cevap vermesine izin vermeden devam etti:
-''Kusurlarımızsa saatli bomba.Kimden nasıl saklayacağız diye kılıktan kılığa giriyoruz.Bu mu kolay yani?Kırılmamak uğruna,eleştirilmemek uğruna,değer görmek,sevilmek uğruna mı bu çaba?Olduğumuz gibi olsak mesela ispat etmekle yormasak kalbimizi,içimizden geldiği gibi davransak,hesap kitap yapmadan yaşasak kimse sevmez mi yani bizi?Birileri sevmese,onaylamasa,eleştirse de sevemez miyiz biz kendimizi?Aciz bir kul olduğumuzu kabul ederken,ne kadar değerli olduğumuzu neden kabul etmiyoruz söyler misin?O bu şu demedi diye mi,sevmedi,aldattı,değer vermedi diye mi?Hem de yaradan değer veriyorken hem de hepimiz onun ruhundan bir parçayken.Ah! o çok değerli tabular,sınırlar,duvarlar..Hepsi bir ahla yok olsalar!''
Derin bir iç çekti ve devam etti:
-''Ben de varım demenin tek yolu sunulanı olduğu gibi kabul edip sorgulamadan boyun eğmekse bir yerde hata olmalı.''
Sesi titredi ve tekrar etti:
-'Bir hata olmalı'
Bitmişti konuşması.Bir anlık şoku atlatan adam duvara çarpmış gibi hissediyordu.Kafası karışmıştı,yüzleşmekten korktukları şimdi ete kemiğe bürünmüş karşısında gözlerinin içine bakıyordu.Bir sigara yaktı.Zaman kazanmak istiyordu.Dağılmıştı.
-Delinin teki işte, ne dinliyorsun,senin ne yaşadığını bilmiyor.Düşüncelerini okuyacak hali yok ya!Hem nereden biliyor bu hayatı,toy yeni yetme n'olcak, dedi içinden.İçindeki çatışmadan sıyrılıp sinirle çıkıştı karşısında gözlerini kaçırmadan kendisine bakan gence:
-Neyin kafası bu?Ne kullanıyorsan bırak bence.Biz işin yorgunluğunu atmaya,azcık nefes almaya şuraya gelelim sen geç karşımıza felsefe yap,durduk yere beynimizi bulandır.Gece gece beni bulur zaten manyağı,anormali.Kimsin yahu sen?
Gülümsedi genç adam:
-Ben de en çok bunu soruyorum kendime..
Sonra gözlerini çekti karşısında ki adamdan.Niye geçip karşısına dökülmüştü böyle.Yine susmuyordu düşünceleri,feryat figandı sakladığı ruhunun delileri.Kontrolünü kaybetmişti duyduğu sesten beri.Bir tuhaflık sinmişti üstüne başına.Yüreği sıkılmıştı yine.Sahi kimindi o ses? Ya da o kimdi?
Anormal miydi acaba?
Doğruldu oturduğu tabureden,bir yudum aldı çayından,bu yola çıkarken kulağına fısıldayan o sesi düşündü ne demişti :
-''Yaşıyorsan 'mış' gibi değil aldığın her nefesin hakkını  vererek yaşayacaksın..!!
Beklentiler ve gereksiz anlamlarla yormayacaksın kalbini..Ruhu esir almayacaksın bedene,ruh dediğin özgürdür unutma!Bul parçalarını,bütün ol ve dön bana!
Karşısında öylece kalakalan adama döndü,keyfi yerine gelmişti :
-''Her yanı saran normallere inat anormal olanların şerefine'' dedi çay bardağını kaldırarak.Şaşkınlıktan gözleri büyüyen adama doğru eğildi ve ekledi:
-Ben bana kendim için lazımım!!
Rastgele oturduğu o kahvehaneden çıkarken ardında kafası karışmış bir adam bıraktı.Her şeye aldıranların zamanla ne denli tutsak olduğunu ve aldırmadan yaşayanların,aksine ne denli özgür kalabildiğini fark etti o an.
Zaman gelmişti,zamanı gelmişti.Artık eskisi gibi olamazdı.Dinlemişti bir kere o sesi ve gitmezse bitmeyeceğini biliyordu.Sırt çantasından müzik çalarını çıkardı.Çalan şarkının içine bıraktı kendisini..


Otogara vardığında tazelenmiş hissediyordu.Biletini aldı.Gideceği ilk durağı biliyordu.Hareket saati gelene kadar oturdu bir duvarın dibine.Kalabalıktan yeterince uzaktı şimdi.
Ne bekliyordu yolun sonunda?Heyecanlandı.
'Yeni hikayeler,yepyeni duygular,bilmediğim sokaklarda farklı melodiler,farklı yüzler,farklı tadlar...Belki de yeni sorular,yeni sesler ya da...'O an düşünmeyi kesmesi gerektiğini öğrenmişti.Biliyordu devam etse heyecanını kaybedeceğini.Hemen yanına aldığı küçük defteri çıkardı(bir nebze de olsa böyle yavaşlatıyordu zihnini) ve şöyle yazdı:
'' Nereye gittiğimi bilmiyorum,ne aradığımı da.Gitmem gerektiğini söyleyen o sesten beri susmayan sorularıma cevap bulmayı diliyorum sadece.Cesaretim varken,aldığım nefesin hatırına hikayemi yazmak,parçalarımı bulmak için,bireysel devrim için o sesi takip ediyorum ve bilinmeze gidiyorum işte sonunda.''
Derin bir nefes aldı,sigarasını yaktı ve devam etti:
''Kendime çıktığım yolda keşiflerimle rengimi bulmak umuduyla ve hislerimin rehberliğinde sözüme öz katma dileğimle yine, yeniden  kendime merhaba..!''
Gitmeden son bir kez baktı arkasında bıraktıklarına.Ne çok yaşanmışlık vardı bu şehirde.Dostları,aşkları,mutlulukları,hüzünleri,acıları..İnsana dair duygularıyla kucaklaştı ve bindi otobüse.Gözü yanında oturan kadının kitabına kaydı ve o an gözleri doldu.
-Çatlama cesareti gösterebilen tohumlar yeşertecek bu dünyayı!!
Artık emindi çıktığı yoldan.Dünyayı değiştirmek demek kendini değiştirmek demekti.
O gidiyordu.
Kahvehaneden öylece çıkan çocuğu takip etmişti adam.Nedenini bilmeden düşmüştü peşine.Sormak istedikleri vardı.Kafası karışmıştı.Adımlarını hızlandırdı,durdurup konuşacaktı,soracaktı kim olduğunu ama vazgeçti.Yavaşladı.Kendi kendisine konuşmasını,dans etmesini izlemekle yetindi.Gecenin karanlığını yırtıyordu sanki genç çocuk.Özgürdü!Otobüse binene kadar seyretti onu,söyledikleri,hali,bakışı kalbine dokunmuştu.Kimsenin uzun zamandır dokunmadığı kadar hem de.Aklına geldi ona söyledikleri, utandı kendisinden.Keşke cesaret edip onunla gidebilsem dedi içinden.Keşke..
Otobüse binerken dönüp baktı ama onu fark etmedi çocuk.Sanki özgürlüğü,gençliği,samimiyeti, aradığı cevapları da onunla gidiyordu o ise sadece izliyordu,sobelendiğini bilmeden. Kayıp ruhların birbirini bulması kadar doğaldı her şey,tesadüf olamayacak kadar da gerçek.
Yolları yeniden kesişene kadar :
Birisi gidendi cesaretiyle,diğeri ise kalandı vazgeçmişliğiyle...


16 Eylül 2015 Çarşamba

Başlarken

Bir ucundan tutmak gerekiyor hayatın.Başka bir can yok elimizde avucumuzda.Kaybetmeden o şansı anlamlandırmalı her anı.Gülebiliyorken gülmeli,sevebiliyorken sevmeli.Yaşamalı sonuna kadar Yaşadım diyebilmek için!

''Yaşamak şakaya gelmez.
Büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın.!'' derken ne kadar da haklıydı Nazım Hikmet..

Peki ne yapmalı şimdi?
 Dostlar edinmeli en sağlamından mesela.Her kahveyi sohbetle tadlandırmalı o dostlar,yeni pencereler açmalı,fikrine ışık hayatına renk katmalı.Sesini duymadan yapamayanı da yıllarca konuşmayıp öylesine aradığında sitem etmeyeni de,sakini de deli dolusu da olmalı hayatında.Yoluna yoldaş,sessizliğine ses ve de sırdaş.Duana amin demeli içten,çıkarsız.Belki de en önemlisi sana senden çok inananmalı hem de sen inanmayı bıraktığında yani sana rağmen!
Eee sonra,
 Derin derin almalı nefesi değerini bilerek,değmeyenlere tüketmeyerek.Umursamadan bakışları dans etmeli,yağmurda ıslanmalı yalnızlığa aldırmadan ve yalnızken de eğlenebilmeli kimseye ihtiyaç duymadan.
Adım adım eritmeli buz tutan yürekleri,samimiyetle yıkamalı,sevgiyle donatmalı,affetmeli aslında dile kolay gönle ağır gelse de herkesi,her şeyi.Kendine özgür bir yaşam alanı oluşturmalı.Korkuların kokusunu iyi almalı, aklın iplerini salmalı...suçlayarak bir yere varılamayacağını anlamalı.Bağımlılık yapan her şeyden herkesten uzak durmalı.Çünkü,
 -Özgürlüğün feda edildiği her şeye zamanla veda edileceği unutulmamalı!
 Henüz zaman varken uğruna yaşanacak bir hayal bulmalı.Söz verip cesaret göstermeli ve tökezlediğinde kendine bir şarkıyla sarılmalı.

''Korkarak yaşıyorsan yalnızca hayatı seyredersin!''



Nerden başlamalı?

Cevabı herkesçe bilinen sorulardan biri bence bu.Hepimiz kendimizle değişime başlamamız gerektiğini biliyoruz da bilmek yetiyor mu? Kaç kere söz verip kendimize unuttuk sözümüzü, kapıldık hayatın koşuşturmacasına? Değişmek isteyip de kabul etmemiz gerektiğini söyleyenlere kanmamız ne kadar sürdü mesela?Engellere takılıp vazgeçtikçe inancımız tükenmedi mi?Başkalarının düşüncesini kendi düşüncemiz sanıp yanılmadık mı,canımızı da en çok bu yakmadı mı?

Dönüşüm samimiyetle hayatı sorgulayınca başlıyor belki de.Bizi durduran şeyin zihnimizde var olan vesveseler,senaryolar,olumsuz düşünceler  olması ne acı? Oysa o bu şu suçluyken ne de güzel cayabiliyorduk her şeyden.Hayat zor kabul et ve değiştirmeye uğraşma,istemediğin şeyleri yaşa gitsin öleceğiz zaten değil mi ?
Sonunda ölüm olduğunu,acıda dertte hatırlamayanlar,hergünü şikayetle,ona buna söverek  heba edenler sen hayatına anlam katmaya çabalarken sürekli tekrar ederler ne garip! Sen sorgularsın  hayatını,yalnış giden bir şeyler olduğunu anlarsın, ararsın hatayı, cevabı bulduğunu düşünüp kolları sıvarsın,hevesle anlatırsın yanındakilere,onlar ise donuk bir suratla''Boş işler bunlar  boooş,çok sorgulama mutsuz olursun!İş bul,evlen çoluk çocuğa karış anlarsın hayatı.Hele bi ev al,araba al bi dikili ağacın olsun... ''derler ve işte o an kırılırsa hevesin günün birinde aynı noktaya dönersin acıdır ki bu kez kimse yoktur yanında.Sağlam dost bu yüzden önemli değil mi ?
Geciken her çözüm daha büyük sorunlara gebedir ve insan birkez olsun sorgulamaya başlarsa kurtulamaz bundan malesef!
Değmez mi sancılara?Nerden bilebiliriz belki tersi daha güzeldir hayatın düzünden.Ters yüz edecek cesaret, buna yetecek nefes,pes etmeyecek yürek gerek bize!!

Son bir soru:Kimi suçlamalı?
Her söylenene kulak verip zihnimizi haklı çıkaran ve vazgeçen bizi mi,başaramayacağımızı kabul ettirmeye çalışanları mı?Ah bu biz!!Ne çok kanıyoruz,ne çok sanıyoruz,ne az kendimize şans verip ne çok vazgeçiyoruz!Öyleyse İnanç tohumunu kalbe atmalı ve yeşermesine izin vermeli.Ona buna inat,hırsla değil kendine rağmen sevgiyle sulamalı o tohumu.İşte o zaman hayat mucizeleriyle şaşırtmaya başlar,şükrün anlamını öğretir ve başlarsın dönüşmeye hayalindeki sana.Ne kendini suçla ne de hayatı sadece inan duygunun gücüne.Sabret,Şükret,Seyret!!

Özümüze renk gerek,hepimize içten bir söz gerek.

Dönüşüme cesaret gösteren her ruh bir gün mutlaka karşılaşacaktır..Görüşmek üzere !!